Kül

 “Pek de iyi cümleler bekleme benden," dedi.

"İyi cümlelerimi başkalarına saklıyorum halen.”

Gözleri uzaktaki bir noktaya

dalar gibi oldu.

“Ama şu ara

geride bıraktıklarımla mı

yoksa geriye kalanlarla mı

ilgilenmem gerektiğini bilmiyorum.

Ve evet,

böyle zamanlar çok şey yapabilir…”

Hemen cevap vermedim.

Yaralarını iyileştirebileceğimi

pek sanmıyordum ama

tam olarak anladığımdan 

emindim onu.

Ne var ki zaman,

birçok şey için geçti artık.

Bunu bilmesi ve

duyması gerekenleri duyması

ikimiz için de iyi olacaktı.

“Kalbi kırıklara 

nasıl yaklaşılması gerektiğini bilirim,”

dedim, acımtırak bir gülümsemeyle karışık.

“Yıllar önce 

işkence kursuna gittim.”

Gözlerini kaçırdı.

Yine o uzaktaki noktaya daldı.

Birbirimizi herhalde bir

yirmi yıldır görmüyorduk ve

hâlâ çok güzeldi…

 

Mayıs ayının son günü, bir Cumartesi gecesiydi.

Deniz tarafından 

serin bir rüzgâr esiyordu.

Lisenin karşısındaki

loş ve kuytu koruluğun girişinde bulunan

ormancı masalarından birinde

okulun karanlık siluetine bakarak oturuyorduk.

Bir şişe şarabımız

ve kâğıt bardaklarımız vardı ama

yanında çerez, peynir gibi şeyler 

ya da örneğin ortamı tamamlayan bir 

şöminemiz filan yoktu -şömine zaten hiç olmamıştı.-


Sonra geçmişten lâfladık biraz.

Yıllar önce, kasabadan ayrılırken

ona veda için uğradığım 

son geceyi hatırlattı bana

-ben unutmuşum.-

“İçkiliydin,” dedi.

“Seni camdan izliyordum.

Uzunca bir süre kaldırımdaki

sokak lâmbasına omzunu dayayarak

öylece bekledin.

Sonra yalpalayarak 

bahçe kapısından içeri girdin ve

zili çaldın.

Neyse ki bizimkiler Orlon Hüseyin’in mevlidine gitmişti de

evde yalnızdım.”

Orlon Hüseyin, manifaturacıydı.

Envaiçeşit kumaş ve yün satardı dükkânında.

İlkokul dördün yaz tatilinde

çıraklık yapmıştım yanında hatta

-kumaştan az-çok anlamam bundandır yani.-

Ellili yaşlardaydı ve

Allah'la da işi olmazdı pek.

Ama sonra bir gün

“iskeleden atlayıp intihar etmiş,” dediler.

Ölüsü ilerideki burnun yan tarafındaki koyda

kıyıya vurmuş.

Hayat ne garip.

Meğerse karısı, çocukları,

mahalle komşuları, esnaf arkadaşları

ve hatta eski çırağı ben dâhil

kimse tanımamış adamı,

buna gerek bile duymamış hatta.

Her neyse, o gün kırkıymış işte Orlon’un...

Devam etti.

“Kapıyı açtım.

Bana şöyle bir baktın ve

gözlerini

adeta tiksinir gibi kısarak

birkaç adım geri çekildin.

Sonra yüzünde 

vazgeçmiş bir yüz ifadesi belirdi.

Elini kalbine götürdün.

Sanki onu

çıkarıp vermek ister gibiydin.

İyice üstüne bastırarak,

alçak bir sesle 

“al hadi, 

şimdi bunu da ziyan et 

ve uyu,” dedin.

Sonra da gittin.

Seni bir daha hiç görmedim."

Durdu.

"Açıkçası saçmaladığını düşündüm

ve halen daha aynı fikirdeyim hatta.

Ama çok tuhaf.

Artık pek uyumuyorum biliyor musun?

Çok uyumamdan yakınırdın oysa hep.”

Konu giderek derinleşiyordu ve ben de

giderek konuya hakimiyetimi kaybediyordum sanki.

“Pek hatırlamıyorum o geceyi,”

demekle yetindim...


Derken, birkaç dakika geçmişti ki

aniden tuhaf bir şey oldu.

Hıfzı Baba, okulun gece bekçisi,

-ta bizim zamanımızdan kalmaydı,

yetmiş yaşını geçmiş olmalıydı çoktan 

ve çalışmaya devam ediyordu hâlâ-

“hafiften bunamış artık ve

yanan izmaritini sınıflardan birindeki

içi kâğıt dolu çöp kutusuna atmış,” dediler.

Bilmiyorum artık doğru muydu 

ya da kafası iyi

ama dersleri kötü bir ergenin işi miydi,

bizim manzara birden aydınlandı ve

o karanlık siluet alev aldı!

Yani tabii o kadar da hemen birdenbire olmadı ama

önce tek bir camda

karanlığa tezat hafif bir ışıltı,

sonra diğerinde.

Sonra alev giderek büyüdü ve

kısa sürede

bütün binayı kapladı.

Lisemiz yanıyordu!

Saat gece yarısını çoktan geçmişti

ama beş-on dakika içinde

nerdeyse bütün mahalle başına toplandı.

İtfaiye neden sonra geldi...

 

Bütün bu süre boyunca

biz yerimizden hiç ayrılmadık

ve hiç kimse de

o şartlar altında koruluğa girmeye

cüret edemedi...


Belki sonunda biraz ağladık da ama

o gece çok güldük.

Biz aslında 

o yangından artakalan

birkaç zerre küldük.

-Ve sanırım şömineyi

listeden silebiliriz artık.-

Bittiğinde

kâğıt bardakları masaya bıraktık ve

eski okulumuzun yanmasını 

başka bir şeye dönüştürdük…

 

Muhtemel ki insanın

yaşamı boyunca en büyük hatalarından biri

günahlarını boşa harcamasıdır.