her yere baktım, bulamadım.
tavan arasına, bodruma,
çekmece içlerine, duvar diplerine,
mandal asılmış çamaşır iplerine.
halının sökük kenarlarına, odanın dökük duvarlarına,
toz tutmuş dolap arkalarına ve
eğrilmiş elbise askılarına.
oynayan masa bacağına, paslı gazoz açacağına,
balkon demirlerinin dışa bakan yüzlerine ve boyunlu kazakların içe bakan yüzlerine,
bir türlü açılamamış şarap şişesindeki parmak izlerine.
rengi solmuş pikelere, yatağa geçmiş lekelere,
gönderilmemiş bir mektubun zarfına, zarftaki pulun altına
baktım ama
yok.
ıssız ormanlara, ağaç kovuklarına,
izbe mağaralara, kaya oyuklarına.
rüzgârlı ovalara, dağ başlarına,
tenha yollara ve kilometre taşlarına.
cami avlularına, meyhanelere,
hükümet binalarına, kerhanelere.
spor salonlarına, hastanelere,
esnaf lokantaları ve şık pastanelere.
kongre merkezlerine, mezbahalara,
çocuk parklarına, halı sahalara.
şehir girişlerine, fabrika çıkışlarına,
tren garlarına, semt pazarlarına.
cadde üstlerine, sokak aralarına
ve bir teneffüs vakti okul sıralarına...
yok.
eski takvimlere, üstü çizilmiş günlere,
hiç bitmeyen bugüne, dönülmeyen dünlere,
bende kalan kitapta kuruttuğu güllere,
sararmış resimlere, dağılmış albümlere...
yazdığım tüm notlara, cümlelere, harflere,
hatta yanlış koyduğum nokta ve virgüllere
bile baktım,
yok.
bir tek banyodaki kirli sepeti
kaldı bakmadığım.
orada da yoksa eğer,
eminim artık:
hayatımı
kaybettim...
























